Islamdan sonra tesekkül eden ve Der Farscasi olarak da isimlendirilen Yeni Farscanin olusumundan sonra meydana gelen Fars siirinin hem olusumu hem de gelisimi üzerinde siire ilgi duyan ve sairlere hamilik eden Türk asilli sultanlar ile Farsca siir söyleyen Türk dilli sairlerin önemli bir yere sahip oldugu ve Fars siirinin muhtevasini belirledikleri bir gercektir. Bundan dolayi, bu dönemlerde kaleme alinan edeb metinlere, Türk edeb zevkinin sirayet ettigi görülmekte, hatta bu metinlerin özünde Türk mill hissi ile Türk sanat anlayisinin bulundugu, Türk rengi ve kokusunun yer aldigi, Türk örf, adet, gelenek ve inanclarinin önemli bir yere sahip oldugu, STürk kavraminin önemli bir kullanima sahip bulundugu müsahede edilmektedir.
Türklerin kendi dillerine göstermis oldugu bu teveccüh neticesinde, hem sekil hem muhteva hem de islenis yönünden Türk siiri büyük gelisme göstermistir. Türk milletinin, sanat istidadi ve kabiliyetini, zeka gücünü, kudretini ve kivrakligini gösteren bu siir, mana derinligi ve yogunlugu, dili kullanmaktaki üstün yetenegi ve basarisi yönünden dünyanin diger büyük edebiyatlariyla boy ölcüsebilecek seviyeye yükselmistir. Türklerin ask, his, ruh, vecd, cosku, heyecan, zevk, tefekkür, hayat görüsü ve yasantisi, örf ve adeti ile mezc ve tahmir ederek gerceklestirdigi ve daha sonra klasik Türk Edebiyati diye isimlendirilen bu edebiyata ait metinler, Anadoluda üretilmistir. Üretilen bu metinler, Türklerin atalarinin Türkistanda kendi siir estetigini, zevkini ve anlayisini yansitarak olusturdugu Farsca siirlerin, Anadoluda Türkce olarak söylenmesi seklinde tezahür etmistir. Yani Türk dilli sairlerin büyük destegiyle Türkistanda Farsca olarak olusturulan bu siirler, Anadoluda Türkce olarak yeniden hayat bulup nesv-ü nema bulmustur. Bu da klasik Türk siirinin nüvesinde, özellikle Gazneliler ile Büyük Selcuklular döneminde olusan edeb gelenek ve anlayisin oldugunu acik bir sekilde ortaya koymaktadir.