Hepimizin askin agina düsmemiz, asik olmaya bu denli ihtiyac duymamiz ya da sevdigimizi sandigimiz kisiye bir seyler vermeyi beceremememiz, sence de garip degil mi
sik olmanin ne demek oldugunu bilmiyor olmama karsin hem de. Bunun,
bu mide bulandiran tahammülsüzlükle, karisik duygularla, doyurulamaz arzularla bir
ilintisi yoktur diye umuyorum. Yüce daglarin tepelerinde dolasmaktan hic hoslanmiyorum. Önce göklere dokun, sonra en asagi, cehennemin dibine kadar in. Buruk bir tadi var, mutluluga hic benzemiyor.
Aralarindaki mesafe ne kadar kisalirsa kisalsin, ikisi de ayin iki farkli yüzünde yasiyorlardi. Bianca ve Manuel. Biri aydinlikta, digeri karanlikta. Birinin yakinlasmasi, digerinin ziyani demekti. Ama biri olmadiginda, digerinin de anlami kalmiyordu. Karsilikli besledikleri bu askin bir yarini olabilir miydi Tutkuyla arzuladiklari yarinlar, neyin ve kimlerin ugruna yasanacakti..
Ailevi sorunlar, gecmisin travmalari, hayallerle gerceklerin amansiz savasi, iki genci de öngörmedikleri bir cenderenin icine itmisti. Siddetin ve adaletsizligin farkli cümleler kurdugu hayatlarinda, yalnizca resim ve müzik ikisine de ayni seyleri söyler, tutkularini ortak bir dilde dogrular, cikmazlarin ötesini görmelerini saglar gibiydi. Yine de yarinlari belirsiz, bugünleriyse son derece tekinsizdi... Italyanin genc kalemi Manuela Salvi, suc dünyasinda iki gencin masumiyetini ve askin yasanabilirligini sorguluyor.