Bütün tarih kitaplari, yükselis asamasina varmis bir toplumda lider olanlari yüceltmekte yaris ederler. Devlet örgütlenmesinin düzeni öyle bir yapiya ulasmistir ki, kisisel yetenekleri sinirli da olsa o kisileri zirveye cikarir, övgüye layik gösterirler.
Mesela, tarihimizde Fatih Sultan Mehmet ile büyük bir ivme kazanan dünyanin zirvesine oturma, öyle bir yapilasma getirmistir ki, Sultan Süleyman üstün bir kisilige sahip olmasaydi bile yine övgüyle anilacakti. Bu sebeple Kanuni olmak kolaydir...
Cöküs asamasindaki toplumlarda ise sistemin bozuklugu, basarili isler de yapsa liderin elestirilmesi ve asagilanmasindan baska bir sey getirmez. Sultan II. Abdülhamid bu sanssizligi yasamis biridir. Toplumunun yasamini uzatmayi basarmasinin cagdas egitimli yeni bir nesil yetismesini sagladigi unutulur. Diktatörlügünün asiriligi, o dönemde baska bir formül olmadigi unutularak siddetle yerilir. Yapmadigi seylerin kendisine yakistirilmasinda yerli, yabanci yarisir. Dünya tarihinin en asagilanan hükümdari durumuna getirilir. Bu sebeple Abdülhamid olmak güctür.